13 Mart 2010 Cumartesi

PAUL KLEE’NİN BAUHAUS İÇİNDEKİ YERİ VE GRAFİK TASARIMA ETKİLERİ

ÖZET

Bu araştırmada, Paul Klee’nin Bauhaus içinde grafik sanata olan geri bildirimlerinin belirlenmesi ve bu saptamalar ışığında grafik sanatın daha iyi anlaşılabilmesine yönelik bir çalışma yapılması amaçlanmıştır.
Özellikle birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan toplumsal değişimin sonucu olarak, sanat günlük yaşama girmiştir. Avrupa’da sanatçıların bu durum karşısında ki çabaları Bauhaus’un kurulmasına neden oldu. Böylece yeni tasarım sürecinin Bauhaus’un içindeki serüvenini ve Kleen’in katkılarını araştırma tarama modeli kullanılarak bir sentez gerçekleştirilmiştir.
Bu araştırmanın tasarım ve grafik sanatla ilgili ileride yapılacak olan diğer araştırmalara ışık tutması beklenmektedir.

1.GİRİŞ

Peolatik çağdan başlayarak, insanlık sürekli bir gelişim ve buna paralel olarak değişim içerisinde olmuştur. Bu değişim ve gelişim süreci, 19 yy’ın ikinci yarısında, fotoğraf makinesinin icadı ve sinema fonksiyonlarının icadı ile her alana olduğu gibi sanata da yansımıştır. Demirin makinenin buyruk altına alındığı bilimsel ve teknolojik gelişmeler endüstri devrimini gerçekleştirmiştir. Bu durum endüstri toplumunu oluşturmuştur. Seri üretim teknolojisi, hızlı tüketim toplumunu hazırlamıştır. Kullanım amacına yönelik olarak üretilen araçlar tanıtım ve tasarım olgusunu birlikte getirmiştir. Bu olgunun kurumsal temeli ele alınması Almanya’da BAUHAUS Okulu içerisinde olmuştur.
Bauhaus’da dâhil bütün görsel sanatların esas amacı yapının tümüne katkıda bulunmaktadır. Eskiden güzel sanatların en asil işlevi yapıları süslemekti; bunlar mimarinin vazgeçilmez öğeleriydi. Bugün sanatlar arasında bir bağlantı kalmamıştır. Mimarlar, ressamlar ve heykeltıraşlar yeniden, yeni bir olgu olarak, yapının kompozit karakterini öğrenmek zorundadırlar… Sanatçı aşama yapmış bir zanaatkardır…Her sanatçı için esas olan kendi sanatında usta olmasıdır. Yaratıcı tasarımın ilk kaynağı bu özelliktir.

BAUHAUS

Gropius, güzel sanatlar ve tasarım sanatlarının ortak köklerini görerek bu okulda, sanatçı, mimar, zanaatkâr ve endüstri arasındaki bağları yeniden kurmayı ve böylece sanatla endüstriyi birleştirmeyi amaçlamaktaydı.
Bauhaus, yirminci yüzyılın başında bir endüstri toplumu olan Almanya’daki tasarımın niteliğini yükseltmek üzere 1907 yılında kurulan “Der Deutsche Werkburnd” hareketinin mantıksal bir sonucudur.
Bauhaus tasarının uygulanmaya başladığı bir dönem olmuştur. Buradaki eğitim sisteminin amacı, öğrencilere, tasarım ve el sanatları becerilerinin temel ilkelerinin öğretilmesi ve tasarımcıyla zanaatkarın yan yana çalışmasına dayanmaktaydı. Öğrencilerin, endüstri malzeme ve modern üretim problemlerini yakından tanımaları ve bilgi sahibi olmalarını sağlamak için çalışma atölyeleri el sanatları konusunda uygulama yapmaları da, okulun bir diğer özelliğiydi.
Bu atölyelerde vitray, tahta ve metal malzemeyle yapılan çalışmaları, bir sanatçı ve bir zanaatkâr birlikte öğretip, denetlerdi.
1923 yılında Weimar’da açılan ilk Bauhaus sergisi uluslar arası beğeni kazandı. Bu sergide, “Sanat Ve El Sanatları Birliği’nin savunulduğu romantik Medivalizm (ortaçağ anlayışı ve Ekspresyonizm’in yerini, uygulamalı sanatlar ağırlıklı” Sanat Ve Teknoloji Birliği’nin savunulduğu yeni bir anlayışın aldığı açıkça ortaya çıkmıştır.
Bauhaus’taki sanatçıların katkılarını sırayla ele alacak olursak; Kandinsky, toplumsal değerlere ağırlık verilen bir çağda içe dönük bir sanat anlayışını bırakarak, çalışmalarındaki renk lekelerini gidererek geometrik biçimlerle örtmeye başlayarak, renk ve çizgi patlamalarını düzlemsel geometri biçimlerden oluşan bir sisteme dönüştürmüştür.
Bauhaus’un temel direği olarak kabul edilen temel sanat eğitimi başlangıç kursunu, Johannes İtten yönetiyordu. Amacı, her öğrencinin kendi yaratıcı, niteliklerine gelişme olanağı tanımak, malzemelerin fiziksel yapısını anlamayı geliştirmek ve görsel sanatların temelini oluşturan tasarımın temek ilkelerini öğrenmekti.
Bauhaus öğretimi ve felsefenin gelişmesine büyük katkılarda bulunan Moholy-Nagy tipografi ile fotografiyi birleştirerek ortaya koyduğu önemli çalışmalarla Bauhaus’da görsel iletişim konularına ilgi duyulmasını sağlamıştır. Moholy-Nagy grafik tasarımının ve özellikle afişin, tipofotoya doğru giden bir gelişim içerisinde olduğunu görerek, yazıyla fotoğrafın bu nesnel bütünleşmesini ve mesajı hemen iletmesini, yeni görsel yazın olarak adlandırmıştır.
Bauhaus, 1925-1932 yıllarında, Dessau dönemini yaşamıştır. Bu dönemde, Bauhaus kimliği ve felsefesi tam bir olgunluğa erişmiştir. De Stijl ve Komstrüktivizmin büyük oranda etkisinde kalmıştır. Onların biçimsel ilkelerini kavrayarak, tasarım sorunlarına uygulanabilecek bir şekle dönüştürmüştür.
Bu dönemde, çalışma atölyeleri geliştirilen prototipleri endüstriye satmak üzere Bauhaus Anonim şirketi kurulmuştur. Bauhaus’un geliştirdiği sayısız yeni fikir, yirminci yüzyıl yaşamını ve tasarımını ürün tasarımı, çelik mobilya işlevsel mimari ve tipografi alanlarında etkilemiştir. Ustalara (öğretmenler) artık profesör adı verilerek, Ortaçağ kökenli, usta-kalfa-çırak sistemi bırakılmıştır.
Bauhaus, yazı karakterine getirdiği yeniliklerle de ön plana çıkmıştır. Bu tasarımların gelişmesine katkıda bulunan Bayer, Bauhaus bütçesini dengelemek amacıyla planlanan basımevini kurduktan sonra, Werktatte’de (çalışma atöltesi) tipokrafik tasarıma işlevsel ve konstrüktivist doğrultuda büyük yenilikler getirmiştir. Serifsiz harf karakterleri ve özellikle Grotesk hatf karakteri tercih edilen yazılar olmuştur. Tipografide esas elemanlar olarak, kare, dikdörtgen, üçgen, konusunda ise siyah ve 3 ana rengi, kırmızı, mavi, sarı kullanılmıştır.tipografide ise sözcüklerin birbirlerine olan önem derecesine göre harf boyu ve harf kalınlığında farklılıklar yaratmış; olan bölmek, farklı elemanları birleştirmek ve önemli elemanlara dikkati çekçek için, çizgi, şerit, nokta ve kare elemanlarını kullanmıştır.
(Bektaş, 75,)
Sonuç olarak; Bauhaus, Mimari, ürün tasarımı ve görsel iletişimi etkileyen ve yaşama geçiren, modern bir tasarım üslubu yaratmıştır. Görsel eğitime modernist bir tavırla yaklaşan bu okul, sınıflara hazırlık sistemini getirmesi ve özgün öğretim yöntemleriyle, görsel sanatlarla uygulamalı sanatlar arasındaki sınırları ortadan kaldırarak, sanatı, tasarım yoluyla, yaşamla yakın bir ilişki içine sokmayı amaçlamıştır. Bu tutumuyla, sosyal değişim ve kültürel canlanmaya katkıda bulunacağına inanmıştır.




PAUL KLEE (1879-1940)

Bauhaus okulunda güzel sanatlar ve uygulamalı sanatlar arasında bir ayırım gözetilmediği için 1920’de sanatçı Okula katılarak, biçim, renk ve mekan konusunun tasarım vokabülerine ilerici düşünceler getirdi. Klee, modern görsel sanatı, ilkel kültürler ve çocuk resimleri üslubunda çalışarak, görsel iletişim unsurları ve sembolleri taşıyan desen ve resimler yaratmaktaydı. Kendini diğer soyut sanatçıların yok ederek varmaya çalıştıkları evrensel nesneler dünyasının bir parçası olarak kabul eden Klee’ye göre insan, karşıt güçlerin çarpıştığı, doğma, üreme, ölme olaylarının sonsuz oluşumu içinde bulunduğu bir dünyanın parçasıydı ve bu oluşumu o da sürdürmekteydi. “İnsan bitmemiştir, gelişim içinde kalmalı, açık olmalı, yaşamında yaratılışın ve yaratanın seçkin çocuğu olabilmeli”, diyerek evrensel oluşum içerisinde, sanatçının yaratma gücünü, doğadaki yaratma sürecinin devamı olarak kabul edilmekteydi. Bauhaus’taki derslerinde öğrencilerini bu etkinliğe sokmaya çalışarak sanat eğitiminde yeni bir yöntem uygulamıştır. Geleneksel atölye çalışmalarında olduğu gibi modelden çalışmayı kaldırarak öğrencilere verilmiş bir biçimi araştırmayı değil, içim oluşturmayı öğretmeye çalışmıştır. Bu biçimlendirme hiçten başlamaktaydı; önce düz beyaz kağıdın üzerinde kalemin dokunmasıyla beliren renksiz nokta çıkış noktası olarak alınmakta, noktanın hareketinden çizgi, çizgiden iki boyutlu biçim, iki boyutlu biçinden hacim meydana getirilmekteydi. Çizginin hareketine eklene ton ve renk ise, yeni biçimlendirme imkanları yaratmaktaydı. Ancak tüm bu yöntemlerin bile, sanat yaratmaya yetmediğini bilen Klee sezgi olmadıkça sanatın gerçekleşmeyeceğini ve öğrencilere ancak bir noktaya kadar kılavuzluk edebileceğinin bilincindeydi. (İpşiroğlu, 1993: 66)
Klee’nin oluşturmak istediği sanat üslubunu 1924 yılında verdiği bir konferansta daha iyi anlıyoruz: Klee, nesneyi imlemeyen resim anlayışını seyircilere kabul ettirebilmek için bir benzetmeden yola çıkar. Klee konuşmasında “bir ağacı ele alır ve sanatçıyı apacın gövdesi yerine koyar. Ağacın gövdesi nasıl besinini toprağın içindeki kökleri aracılığıyla alıp, bunu hiçte köklere benzemek zorunda olmayan dallar ve yapraklar halinde dışarıya çıkartıyorsa, sanatçı da aynı şeyi yapar. Tüm anlamı ortadan kaldırarak, görünen dünyaya yapılan dolaysız imaları saf dışı eden ressamları sağlayan ve ilk kez soyutlamacılığı bir tartışma konusu yapan kübistler’di.


Derken; soyut sanatın köken olarak nesneden çıkışlı, ancak soyutlama süreciyle birlikte nesneden tam bağımsız bir yaratma olduğunu anlatmaya çalışır. (Lynton, 1993:271)
Klee’nin doğaya benzeme, ya da benzetme zorunluluğundan kurtulmak adına giriştiği bu serbest oyunun amacı nedir. Sanat görüneni yansıtmaz, görünür kılar, Grafik, özü gereği kolaylıkla soyutlamaya götürür. Sanatçı, benzetme zorunluluğundan kurtularak bize kendi biçim dünyasını, beğenisini, hayal gücünü aracısız olarak anlatmak istemektedir. Karşımızda doğayı değil sanatçıyı görüyoruz. Klee resimsel söylemiyle doğanın değil kendi renklerinin, biçimlerinin arkasında duruyor. Onun resimlerinde düzenli, bilinçli bir çabayla işlenmiş, düşsel ve gerçek biçimlerin alışılmadık, nükteli birlikteliği öne çıkar. Oluşan işlerinde, çizginin imgesel karakteri şema niteliği taşır ve masalsı yanı şaşmaz bir kesinlikle belirginleşir. Grafik ne denli ağırlık verilmişse, görünen şeylerin gerçekçi bir gözle tasvirinden o ölçüde uzaklaşılmış olur.
Klee, daima hem doğadaki bakış açısından kurtulmak hem de modellerini yaşamdan seçmek istemiştir. Çizgi ve çizginin düzenleme gücü onun için belirleyicidir. Zamanla resimlerinde çizgi adeta bir psikolojinin yorumcusu durumuna gelir. Klee’nin çalışmaları grafiksel öğelerin:Noktalar, çizgiler, yüzeysel ve uzamsal enerjilerdir. Alt birimlerden oluşmayan bir yüzeysel öğeye örnek olarak, kalın uçlu bir kalemle çizilen çizgide beliren enerjiyi gösterebiliriz. Uzamsal öğeye de boya dolu bir fırçanın değişik ton farkları yansıtan bulutumsu, sisli lekesini, buluruz. Renge karşı uzun bir dönem çekimser kalan sanatçı Tunus’a yaptığı bir gezi sırasında Doğuyu keşfederek “Renk beni yakaladı” Yorumunu yapar. Ancak Klee’nin plastik anlatımında çizgi, kaligrafik çözümleme yöntemi ona göre resmin en akla uygun olmayan renktir-her zaman öne çıkar.
(Toros, 1991: 64)
Plastik sanatları matematiğe dayalı olan bilimsel bir disiplin olarak gören Klee, sihirli kareler, dikdörtgenler aracılığıyla bazen pergel, cetvel kullanarak ve özellikle yeni teknik buluşlar aracılığıyla öznel bir dünya kuruyordu kendine. Ona göre bir insan bir bitki de bile kendini yeniden keşfedebilirdi. Çocuklarınkine, ilkel sanata oldukça benzeyen bir çeşit animizmin üreticisi olan sanatçı, içine girdiği bu oyunla, büyülü, tinsel bir çağrışımın etki gücüyle bir işaretler, hiyeroglifler dünyası yaratır.


Klee’nin Tunus’ta dahil bütün yolculukları, Sergiler ve karşılaşmalar eserlerinde belirleyici, tematik öğeleri basitleştirmiş ve “primitiflik” hakim olmuş, şiirsel ve lirik yönelimli biri, Einstein’ın görelilik teorisi üzerinde çalışan bu adam önemli biri çünkü, resimsel aostraksiyonun doğmasına yol açmış ve ayrıca ilk kubist sanatçılardan biri olması nedeniyle modern grafik tasarımın öncülerinden sayılmış, ironik ve de sürrealist, bu çeşitlilik ise öğrencileriyle birlikte Bauhaus’ta yaptığı deneylerden kaynaklanıyor olmalı.
Buraya kadar anlattıklarımız Klee’nin sanatsal tavrını ve sanatını nasıl yansıttığı üzerine oluşmuş bilgilerdir. Klee’nin sanatının grafik tasarıma etkisini daha iyi vurgulamak için sanat ve grafik tasarımın sürecine ve Klee ile ilişkisine bakalım. Sanatın kısa ve genel bir tarifini yapacak olursak bu kavramı sanatçının kendi iç dünyasını veya bulunduğu ortamın onda uyandırdığı duygu ve düşünceleri ifade etmek üzere seçtiği estetik kriterler içerisinde gerçekleştirdiği yaratıcı bir etkinlik olarak tanımlayabiliriz.
Tasarım ise bir problem çözmek üzere işlev ile sanatın bir araya geldiği yaratıcı bir etkinliktir. Klee’nin grafik tasarımına katkısını vurgulayacağımızı düşünürsek. Grafik tasarım diğer bir deyişle görsel iletişim tasarımı, sözel ifadenin sembolik işaretlerle kâğıda aktarılması olan yazı ile görsel imge (-leri)yi, seçilen estetik kriterler içerisinde bir araya getirerek, bir fikri iletmek, bir ürünü tanıtmak, bir etkinliği duyurmak gibi konuları kitlelere aktarma işlevini üstlenir.
İnsanların toplu yaşama geçmesi ile sanat ve tasarımı ortaya çıkmıştır. Tasarımın bugünkü şeklini alması 19. Yüzyılın sonunda dünyayı sarsan endistüri devrimine bağlı olarak gelişen sanat hareketleri sayesinde mümkün olmuştur. Bu sanat hareketlerinin ifade aracı ise çoğunlukla grafik tasarım ve tipografi olmuştur. 20. yüzyılın başında meydana gelen ve modern sanat hareketleri olarak adlandırılan bu yenilikler döneminde, şair, filozof, yazar ve sanatçılar beraberce grafik tasarım için tamamıyla yeni bir görsel dil yaratmışlar ve çağımızdaki görsel iletişimi doğrudan etkilemişlerdir.
Modern Sanat Hareketleri içerisinde ilk ve büyük değişimi başlatan sanat hareketi Kübizm’dir. Fotoğrafın bulunması resim sanatçılarını somut gerçekliği tuale aktarmadan vazgeçerek, yeni bir görsrel dil arayışına yönelmelerinde belirleyici olmuştur. Pablo Picasso’nun öncülüğünde biçimlenen hareket, doğayı silindir, küre ve koni gibi geometrik elemanlara indirgemekti.
Kübist sanatçıların özellikle hazır malzemeleri bir araya getirecek oluşturdukları kolaj çalışmaları grafik tasarımcıların daha sonraki yıllarda özellikle piktogram tasarımlara etkileri olmuştur.
Tasarımın gelişmesine bir diğer katkı Fütürizm’den gelmiştir. Kübizm hareketinin geometrik yaklaşımına hareket etkisi yaratacak görsel elemanlar katarak zaman ve hareket kavramlarını tuale taşırken yerleşik değerli dilbilgisi ve söz dizimi kurallarını yıkarak, tipografik dilinde öncü atılımların yaratılmasına kaynak oluşturmuştur.
Grafik tasarım I. Dünya savaşının sonuna doğru çıkan Dadaizmden etkilenmiştir. Dadaistler gündelik yaşamda bulunan “ready-made” (hazır malzemeler) nesneleri çalışmalarına kattılar. Kolaj ve fotomontaj çalışmaları ve tipografik denemelerle, grafik tasarımın görsel anlatım dilinde öncü yeniliklere kaynak oluşturdular. Grafik tasarımcılar Dadaizm’in kalıplaşmış ve geçerliliği kalmamış kurallara şiddetle karşı çıkan tutumunu her zaman benimseyerek yenilikçi ve yaratıcı görsel anlatımlar yaratmada rehber olarak almıştır.
Grafik tasarıma katkısı olan modern sanat akımlarından Sürrealizm, hayalgücü, düş ve sezgi gibi soyut kavramların somut görsel terimlerle ifade edilmesi, kavramların görsel olarak anlatılması sürecini başlatmıştır. Bu hareketin somut nesneleri alışıla gelmiş mantık zinciri dışında bambaşka bir bağlamda kullanarak izleyicide şok etkisi yaratması akılda kalıcılık açısından çok etkili bir unsur olması nedeniyle grafik tasarım tarafından benimsenen bir yöntem olmuştur.
Grafik tasarıma etkisi olan diğer sanat etkinlikleri, Bauhaus içinde daha önce bahsettiğimiz. Süprematizm ve Konstrüktivizmdir. Bu dönemdeki sanatçılar ve Paul Klee’nin düşünceleri ve amaçları; Sanatın ve tasarımın kitlelere ulaşması ve herkesin sanat ürünü olası ve sanat yapması ilkesine dayanıyordu. Sanatın işlevsel yanı önemliydi. Sanatın, tasarım yanı Bauhaus’ta oluşturulup üretime geçirilmesi önemliydi. Klee ve arkadaşlarının modern sanat hareketi saf sanatın ancak mimari ürün ve grafik tasarım yoluyla topluma ulaşabileceğine ve bu bağlamda gündelik nesnelerin de sanatsal nitelik kazanacağına inanıyorlardı. Bu anlayış kısa zamanda tasarım dallarında meyce vermiş, grafik tasarımın logodan ve afişe ve sayfa tasarım kadar her alanda kendini gösteren önemli bir katman olmuştur. Klee, çocuksu bir hava yansıtan resimleri yanı sıra, içerisini bir ok gibi grafik elemanları entegre ettiği çizgilerin bir araya getirilmesinden oluşan yapıtlar verdi.
SONUÇ

Bauhaus’un eğitim ve tasarım tarihinde olan katkısından söz edilebilir. Sade, yalın, işlevselliğin vurgulandığı işlerde sanat ve zanaat sentezine ulaşılmıştır. Temel tasarım dersi fikri ilk burada oluşmuş ve günümüzde dünyadaki çoğu mimarlık okullarınca benimsenmiştir. Okul, Sanat ve tasarımın bir program düzeyinde temelin atılıp yaygınlaştığı çıkış noktası olmuştu. 20. yüzyılda kitle iletişim araçlarının gelişmesi ve insanların sanata ulaşmasının artık güç olmadığı bir dönemi de Bauhaus çok önemli bir işi başarmıştı. Bu okulda görev alan her sanatçı kendine düşen işi en iyi şekilde başarmıştır.
Paul Klee’nin Bauhaus’ta çalıştığı dönemi dünya sanat tarihinde, grafik tasarıma katkısı bakımından çok önemlidir. Çalışmalarında kullandığı kaligrafik çizgi, onun tasarımının sembolik görünümünü en iyi şekilde ifade eder. Sonuç olarak Klee, sanatın ve grafik tasarımın temelini oluşturan çizginin serüvenini bize en iyi şekilde sunmuştur. Onun sanatı, hafif şematik, çocuksu, soyutlamacı ile tam soytarısında gidip gelen lirik gibi nitelikler taşıyordu. Klee, yüzyılın temel sanat devrimini gerçekleştirmiş ve resimsel abstraksiyonun doğmasına yol açmıştır.

KAYNAKÇA

Anti TOROS (DER), 1991, “Paul Klee”, Adam Sanat
BEKTAŞ Dilek, “Çağdaş Grafik Tasarımın Gelişimi.”
İPŞİROĞLU, Nazan-Maazhar (1993) Sanatta Devrim, İstanbul, Remzi Yayınları
LYNTON, Norbert, (1993), Modern Sanatın Öyküsü, İstanbul, Remzi Yayınları
www.felsefeekibi.com

Mithat Tutal MKÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Eserleri Analizi Dersi Yüksek Lisans Programı Öğrencisi.

Ders Sorumlusu Prof. Ahmet ATAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder